top of page

Arzu Arbak / A. Nur Türk Diyaloğu

ETEĞİMİZDE Kİ TAŞLARI YUVARLAYALIM MI ?
‘’Ben bir gözlemciyim, uluslararası bir gözlemci. Gece uyurken bile gözlemcilik görevimi elden bırakmam. Gazinoda oturanlar, işportacılar, memurlar, müdürler, satın alma kurulu üyeleri, şoförler, karaborsacılar, önemli derneklerin genel yazmanları, orospular, hırsızlar, aydınlar hep benim gözlemim altındadır.’’ Salah Birsel ‘in Dört köşeli üçgen kitabındaki bu satırlar ile kafamın kuyusuna bir dalış yaptım. Kelimeler, görüntüler kafamın kuyusunda oynaşıyordu. Kelimeler mi kendine anlam arıyordu yoksa ben mi anlamaya çalışıyordum gördüklerimi. Sesiz olun! sessiz olun lütfen! duyuyor musunuz? duyumsayana kadar sessiz olun, anlayacaksınız beni.
Kafa komşularım geldiler; haydi, eteğimizdeki taşları yuvarlayalım.
-Hey Jale Hatun! şu camdan görünen annemin avizesi değil mi?
-Ya ne diyorsun ya; annemin koltuğu da orada bak, hatırlıyor musun annem koltuğa bir oturdu mu adeta tünerdi. Annem mi koltuk? Koltuk mu annem? Bilemezdik.
Düşündüm de yaşam, bir pencereden ibaret sanki, herkesin kendine ait bir penceresi var ve insanın hüznü de, sevinci de bu pencereden bakıyor. Kişi, sadece kendi hayatını yaşayamıyor bence. Gördükleri, duydukları, sevdikleri, sevmedikleri, bilinçli ya da bilinçsiz gözlemledikleri bir ertesi gün hüznü, sevinci ya da kaygısı şeklinde demirbaş listesine yazılıyor.
-Bazen seni anlamıyorum boş boş konuşuyorsun sanki, bir düş aleminde gibisin.
- Niye sen hiç eteğindeki taşları dökmez misin? Ya da eteğine taş yığmaz mısın?
-Ben kendi içimdeki beni anlamakla meşgulüm, ama hala kayboluyorum bazen.
-Yukarıya bak, kaybolduğunda yukarıya doğru bak; maviye doğru. Veee bazen de kaybolmalısın bence, eminim çoğalarak çıkacaksın ikileminden.
-Hadi susalım artık. Sen, kırmızı kupalarda salep getir de biraz içimizi yakalım.

A. NUR TÜRK
20/03/2021

bottom of page