top of page

Tülin Safi

Urfa’dan İstanbul’a

Birinden diğerine açılan dar sokaklarda kaybolmaya gönüllü olmak …Sonunu kestiremediğim bir sokakta gezinmenin heyecanını çok az şeyde bulabiliyorum. Sıradan bir yürüme eyleminin heyecan veren ve sürüklenişe çağıran tarafı ne? Urfa’da olduğu gibi… Sanırım karşımıza ne çıkacağına dair bir kontrolsüzlük hissi. Ölçülüp biçilerek yaşanılan günümüz hayatında küçük bir soluk, bir teslimiyet noktası. Deklanşöre basmak, bu karşılaşmalar sırasında yaşadığım coşku ve neşenin tamamlayıcısı sadece.

Urfa ve İstanbul’da paralel olarak yaptığımız çalışma, karşıma farklı şeyler çıksa da temelde aradığımın bu heyecanın peşinden sürüklenmek olduğunu hatırlattı. Sonunda neyin beklediği bilinmeyen bir yerde merakla ilerlemek, küçük şaşkınlıkların coşkusu, muziplikler… Her gün yüz yüze geldiğimiz anlamsızlık duygusuna karşı bazen neşeyle bazen hüzünle var olma çabası. Coğrafya değişse de benzer şeyler peşindeyim. Bir yazarın aslında hep aynı hikayeyi anlatıyor olması gibi.

Urfa’da geçirdiğimiz dört günden geriye birlikte ilk defa yolculuğa çıkan dört kişinin keyifli yol arkadaşlığının yanı sıra aynı yere geri dönme duygusu kaldı. Daracık sokaklar, taş konaklar, damlarda gelecek yazı bekleyen tahtlar ve belki de en çok gökyüzünde zamansız bir özgürlükle salınan güvercin sürülerinin çağrısıdır bu. Sokaklarda tekrar kaybolmak, hanlarda uzun saatler aylaklık etmek ve Arkeloji Müzesi’nde gördüğüm heykel simaların günümüzdeki çocuklarını sokaklarda aramak için bir gün geri döneceğimi biliyorum.

bottom of page